31 Ocak 2012 Salı

KARDAN ADAM PASTASI



İstanbul’da hatta yurdun büyük bölümü karla kaplı. Manzara muhteşem ama maalesef dışarısı çok soğuk. O yüzden bende sizinle günün anlamına uygun olarak kardeşimin yaptığı hem çok lezzetli hem de güzel görünümlü Kardan Adam Pastasını paylaşmak istiyorum. Hem bu kardan adamı yapmak için soğuktan ellerinizin üşümesine gerek yok :)

Gerekli  Malzemeler: 1 paket kakaolu kek tabanı, 2-3 adet muz, 1 paket parça çikolata
Keki ıslatmak için: 1 su bardağı ılık süt ve iki yemek kaşığı şeker
Muhallebisi için: ½ litre süt, 1 su bardağı şeker, 4,5 yemek kaşığı un, 1 yumurta sarısı, 1 paket vanilya
Süsleme için: Pişmaniye ve bonibon

Önce ikili kek tabanlarının birini diğerine göre daha küçük bir daire olacak şekilde bıçak yardımı ile kesiyoruz. Diğer kek tabanını olduğu gibi kullanacağız. Kek tabanlarını şekerli ılık  süt ile güzelce ıslatıyoruz. Muhallebi için gerekli bütün malzemeleri aynı anda tencereye koyarak pişiriyoruz. Muhallebilimiz ılındıktan sonra keklerimizin üzerine sürüyoruz. Üzerine muz dilimleri yerleştiriyoruz ve damla çikolataları serpiyoruz. Son olarak muhallebimizi tekrar sürüyoruz. Üzerini tiftik tiftik ettiğimiz pişmaniyelerle kaplayıp, bonibonlarla süslüyoruz.

Çocuklar için özellikle böyle karlı bir günde harika bir sürpriz olur.






İstanbul’da oturmayanlar için mutfak balkonundan çektiğim birkaç resmi sizlerle paylaşmak istedim. Sizlerden bir ricam var. Bu tip havalarda sokak hayvanları yiyecekler kar altında kaldığı için yiyecek bulmakta çok zorlanıyorlar. O nedenle kuşlar için camlarınızın önüne ekmek parçaları, buğday, bulgur gibi yiyecekleri koyun lütfen. Kedi ve köpekler içinde evdeki kalan yemeklerinizi, ya da sulu yemeklerin suyuna ekmek parçaları koyarak üstüne kar yağmayacak yerlere bir kapta bırakın lütfen. Onların yaşam alanlarını sorumsuz ve şımarıkça işgal eden insanoğlunun, onların yaşamlarından sorumlu olduğunu hiç unutmayalım.

30 Ocak 2012 Pazartesi

BANYO AKSESUARI


Resimdeki objeyi annem için yaptım. Bizim banyonun renkleri mor ve beyaz ağırlıklı. Bende banyonun renklerine uygun şık bir nesne yapmaya çalıştım. Oturduğum yerdeki hobi mağazasından ham seramik objeyi aldım. Önce komple iki kat beyaz boyadım. Ardından gene aynı mağazadan almış olduğum iki farklı mor tonu ve mavi, siyah ve açık mor ile karıştırarak elde ettiğim üçüncü mor rengi objenin kenarlarına dıştan içe üç farklı mor tonu olarak sürdüm.  Ardından internetten bulduğum desenlerin çıktılarını aldım ve dekupaj tutkalı ile yapıştırdım.


Ancak yaptığım objeyi hiç beğenmedim. Kenarlara sürmüş olduğum mor renkler çok yapay dururken, objenin ortasında ki beyaz da çok sırıttı. Hemen moralim bozuldu. Beceremedim, olmadı dedim. Bu tip boyamalarda kullanımı rahat oluyor diye eski penyelerimi kesmiştim. Hemen bir parça aldım. Islattım ve kenardaki mor renkleri silmeye başladım. Ara ara çok, ara ara az sildim.  Hoş bir görüntü ortaya çıkmaya başladı. Ortadaki beyaz kısmı için de fırçanın ucuna mor renk sürdüm ve beyaz bir kağıda fırçadaki boya azalana kadar sürdüm. Ardından süpürür gibi üstten ince ince fırçayı beyaz kısımlara ve hafifçe resimlerin üzerine sürdüm. Böylece beyazın çiğ durmasını da engellemiş oldum.
Ardından sprey vernikle aralarda kurumasını bekleyerek iki kere vernikledim. Son olarak da tuhafiyeden almış olduğum mor kurdeleyi fiyonk şeklinde bağlayarak, silikon tabancası ile yapıştırdım.


29 Ocak 2012 Pazar

HAYATIMIN ANLAMINA TİTANİC TEMALI ESKİTME KUTU


Aslında sizleri boğmamak adına sürekli bloğumda nişanlımdan bahsetmek istemiyorum ama o kadar hayatımın içinde, kalbimde, ruhumda ve beynimde ki ondan bahsetmemem maalesef imkansız. Gerçi ben ondan büyük bir gurur ve zevkle bahsediyorum, benim şikayetim yok. Onunla ilgili günlerce ve yüzlerce sayfa yazabilirim ama dediğim gibi sizi çok boğmak istemiyorum. Bunun için elimden geleni yapıyorum en azından :)


Resimdeki tahta kutuyu ben yıllar önce bir resim dergisinin hediyesi olarak almıştım. Hatta dergiyi de sırf bu kutu için almıştım. Yıllardır evde duruyordu. Aşkımın benim için gazeteden kestiği yazıları, resimlerimizi, hatırası olan küçük şeyleri içine koyuyordum. Kutu artık küçük gelmeye başlayınca bu kutuyu değiştirerek başka şekilde kullanmak istedim.

Nişanlımın Titanic’e çocukluğundan beri çok büyük hayranlığı var. Küçükken leğene su koyar,  kağıttan bir gemiyi de içine atar, acaba nasıl battı diye saatlerce düşünürmüş. Titanic’i okyanusun dibinden ben çıkaracağım dermiş. Hala Titanic ile ilgili belgeselleri defalarca sıkılmadan ve aynı heyecanla izler.
Bende onun için Titanic temalı bir şeyler yapmak istiyordum ama ne yapacağımı bilemiyordum. Birden aklıma bu kutuyu eski görünümlü boyamak ve üstüne de Titanic ile ilgili resimler yapıştırmak geldi.



Önce kutunun deri kulplarını tornavida yardımı ile söktüm. Ardından cetvel ve falçata yardımı ile kutunun hem önünü hem de arkasını 5-6 cm aralıklarla enlemesine çizdim. Bunu sanki kutu gerçek ağaçtan parça parça yapılmış havası vermek için yaptım. Daha sonra koyu kahverengi ile kutuyu bir kat boyadım. Kutunun açma kapama kulplarının parlak sarı görünümünü yok etmek için onları da kahverengiye boyadım. Boya kuruduktan sonra bakkalda satılan beyaz mumu kulplar hariç tüm kutuya sürdüm. Daha sonra da krem rengi boya ile kutuyu tekrar boyadım. Kuruduktan sonra zımpara yardımı ile kendi zevk ve beğenime göre, yer yer az ve çok belirgin olarak zımparaladım. Krem boyanın altına sürmüş olduğumuz mumdan dolayı alttaki kahverengi zımparalayınca ortaya çıktı ve sanki çok uzun yıllar içinde eskimiş gerçek tahta görünümü verdi.


Kutunun renklendirme işlemi bittikten sonra, internetten çıktısını aldığım Titanic ile ilgili orijinal gazete küpürleri ve resimleri dekupaj tutkalı ile yapıştırdım. Yapıştırmadan önce gazete küpürlerinin daha eski ve gerçekçi durması için kenarlarını çakmak ile yaktım. Tüm resimleri yapıştırdıktan sonra dekupaj tutkalını hem resimlerin, hem de kutunun üstüne aralarda kurumasını bekleyerek iki kat sürdüm. En son olarak da mat sprey vernikle iki kat vernikledim.


Kutunun içini hiç boyamadım, eski hali ile bıraktım. Tabii nişanlıma içi boş vermek olmazdı. Kırmızı karton kağıdından 200’e yakın kartlar kestim tırtıklı makasla ve her birine ayrı ayrı onu neden ve onun hangi özelliklerini sevdiğimi yazdım. Bence çok romantik ve hoş bir sürpriz oldu. Ben onu tanıyana kadar hiç romantik bir insan olmadığımı düşünürdüm ama onunla birlikte hayatımda birçok şey değiştiği gibi bu duygum da değişti. Meğer ben ne romantik, ne hassas, ne duygusalmışım da haberim yokmuş :)

28 Ocak 2012 Cumartesi

10 MARİFETVE ECE AYMER'E TEŞEKKÜRLER

Geçen sene Digitürk'ün “Home Tv” kanalında, evlerin yeniden dekore edildiği bir programda eski mobilyaları bambaşka hale  getiriyorlardı. Bu programla birlikte içimdeki  hep uyanmak isteyen ama nerden başlayacağını bir türlü bilemeyen yetenek canavarı uyandı. İnternette bu tip işler için nasıl materyaller kullanıyorlar ve nasıl yapıyorlar diye araştırırken www.10marifet.org u keşfettim. Bu sitede paylaşılanlardan çok şey öğrendim. Bu siteyi gezerken hem Türkiye’ deki hem de yurtdışında ki birçok bloğun haberdarı ve takipçisi oldum. Hayal gücünün ve üretkenliğin hangi boyutlara ulaşabileceğini görünce şok oldum.
Türk kadının çok marifetli ve becerikli olduğunu zaten hep biliyordum ama blog konusunda da bu kadar becerikli olabileceklerini ve bu kadar çok blog açılmış olduğunu açıkçası tahmin etmiyordum.  Çok da hoşuma gitti tabi. Bu blogları gezerken hem öğreniyorum, hem eğleniyorum, hem de bunu bende mutlaka yapmalıyım diyorum.

Gene 10 Marifet’i gezerken Ece Aymer’le tanıştım. Ondan kendi bloğu http://favoritehometovisit.blogspot.com ve Kanal B’deki programı sayesinde çok fazla şey öğrendim. Boyama teknikleri, püf noktaları, gerekli materyallerin neler olduğu, bu materyalleri nerden ve nasıl elde edebileceğimiz gibi. Bir de Ece Hanım inanılmaz zevkli ve sempatik bir insan. Bildiklerini öğretmekten hiç çekinmeyen, Avrupai ve modern nesneler üreten, aynı zamanda da doğaya, hayvanlara, ailesine ve dostlarına sevgi ile yaklaşan hoş bir bayan. Mutlaka bloğunu ziyaret ediniz. Saatlerce ve çok büyük keyif alarak bloğunu gezeceğinizin garantisini veriyorum. Ankara’da oturduğu için kendisi ile tanışma fırsatım maalesef olamadı. Herhangi bir sebepten ötürü Ankara’ya gidersem atölyesine mutlaka uğrayacağım. Aşağıda Ece Hanım’ın ve öğrencilerinin yapmış olduğu ve kendi bloğunda yayınladığı nesnelerin resimlerinin bir kısmını sizlerle paylaşıyorum.  Daha fazlası için mutlaka bloğunu ziyaret edin.


27 Ocak 2012 Cuma

CİPS KUTULARININ GERİ DÖNÜŞÜMÜ


Abur cubur yeme sevgimin günün birinde işe yarayabileceğini hiç düşünmemiştim doğrusu :)

Yapımı çok kolay ama görünümleri çok şık oldu. Bu cips kutularını ve kapaklarını önce iki kat boyadım. (Açık renk olan; Marshall’ın Osmanlı Serisinin Damla Sakızlı Kahvesi,  Koyu renk olan da gene aynı serinin Amber Kahvesi)

Daha sonra, Eminönü’nde ki Marpuççular Çarşısının olduğu sokakta girmiş olduğum bir mağazadan 10 metresini 1 liraya almış olduğum fistolarımı beyaz tutkalla kutuların altına ve üstüne yapıştırdım.

Krem rengi kutuya bağlamış olduğum kalbi de; beyaz tutkal ve nişastayı birbirine karıştırıp hamur haline getirdikten sonra merdane ile açtım ve kalp şeklindeki kurabiye kalıbı ile şeklini verdim. Çöp şişin arkasını kullanarak küçük bir delik açtım ve bir gün boyunca kurumaya bıraktım. Kuruduktan sonra da kutunun rengine uygun bir renkle hamurdan yapmış olduğum kalbi kutuya bağladım.




Zarif oldular bence. Bu kutuları kendi evimde yatak odamda veya banyo da dekoratif amaçla kullanmayı düşünüyorum. İnşallah Allah nasip eder…

26 Ocak 2012 Perşembe

32 YILLIK AYNANIN YENİ HALİ




Ben evdeki eskilerin hemen atılması taraftarı  hicbir zaman olmadım. Tabiki evi çöp eve dönüştürmeyelim ama bazen eskiler hem cok guzel degerlendirilebiliyor hem de yaratıcılıgınızı arttırıyor. Malesef annem  ise  eski olan veya modası gecmis olan herseyi hemen elden cıkarır. Nasıl olduysa asagıdaki aynayı atmamısız. Bu ayna tam 32 yıllık. Ben dogdugumda bana oda takımı olarak ceviz agacından yaptırmıslar. Aslında cok eski de duruyordu ama nedense bu aynayı ben hep cok sevdim. Yıllardır yazlıktaki odamda kullanıyordum.
Gecen sene Digiturk'un Home tv kanalında evlerin yeniden dekore edildigi bir programda eski mobilyaları, bambaska hale  getiriyorlardı. Bu programla birlikte benim icimde  hep uyanmak isteyen ama nerden baslayacagını bir turlu bilemeyen yetenek canavarı uyandı. Internette bu tip işler için nasıl materyaller kullanıyorlar ve nasıl yapıyorlar diye arastırırken www.10marifet.org u keşfettim. Bu sitede paylaşılanlardan çok şey öğrendim. Ve de bu site sayesinde Ece Aymer’le tanısmıs oldum. Ondan kendi blogu http://favoritehometovisit.blogspot.com ve Kanal B’deki programı sayesinde cok fazla sey ogrendim. Kendisinden ve yaptıklarından daha sonra bir yazımda detaylı bahsedicem.

Aynama geri dönelim. Ben sabırsız ve aceleci bir tip olduğum için aynanın eski halinin fotoğrafını çekmedim ama Allah’tan ilk boyayı sürdükten sonra foto çekmek aklıma geldi.  Aynanın çerçevesinin orijinal rengi ceviz. Ben Marshall’ın Osmanlı Serisinden Amber Kahvesi ile bir kat boyadım. Cadence tarzı  ahşap boyaları daha pahalı olduğu için su bazlı iç cephe boyalarını daha  çok tercih ediyorum. Marshall’da bu serinin numune kutuları var.






Bir kat boya sürüp kuruttuktan sonra bakkallarda satılan beyaz mumu tüm çerçeveye güzelce sürdüm. Ardından gene Marshall’ın Osmanlı Renkleri Serisinden Damla Sakızlı Kahverengi ile boyadım. Boya kuruduktan sonra zımpara ile üzerinden önce yavaşça sonra daha belirgin olmasını istediğim kısımları daha sert bir şekilde zımparaladım. Bu aynayı evlenince kendi evimde kullanmak istiyorum. O nedenle benim de nisanlımın da çok sevdiği deniz konseptini uygulamak istedik.





Altınoluk’tan içinde deniz kabukları olan bir sepet satın almıştım. Nisanlımla birlikte hangi kabukları  koyacağımızı  ve nasıl yerleştireceğimize karar verdik ve silikon tabancası ile yapıştırdım. Ayna kısmı biraz eskimişti. Değiştirsem mi diye düşündüm ancak nişanlım eski görünümlü konsepte bu aynanın eski halinin çok uyduğunu söyledi. O nedenle aynayı aynı şekilde kullandım.  İkea’dan aldığım küçük taşları da aynanın kenarına yine silikon tabancası ile yapıştırdım ve aynam son halini aldı. Acemi olduğum için verniklemeyi unuttum ancak kullanmaya başladığımda Polisan’ın mat sprey verniği ile 3-4 defa vernikleyeceğim.


25 Ocak 2012 Çarşamba

CAM FANUSUN GERİ DÖNÜŞÜMÜ


Bu cam fanusu nişanlımın evinde ki çatı katını temizlerken bulduk. Ben tabii hemen bunu bir alayım eve
dedim :) Çatı katı büyük olunca eskileri depolamak mümkün oluyor. Ben bu nedenle büyük evleri ve çatı katı gibi depolama bölümleri olan evleri çok seviyorum ama tabii benim gibi ıvır zıvır şeylere bayılan biri için bu durum biraz tehlikeli olabilir :)

Bu cam fanusun değişimden önceki hali ne yazık ki her zamanki aceleciliğim ve heyecanlı yapımdan dolayı fotoğraflanamadı :(

İçinde dandik bir kumaş gül ve yapay dallar vardı. Dışı da çirkin bir kumaşla sarılmıştı.
Ben ilk iş olarak dışındaki kumaşı çıkardım, sonra da içindekileri suluboya fırçasının arkasıyla çıkardım. Ardından sıra geldi nasıl bir yeni görünüm verebileceğimi düşünmeye.


Biraz düşününce aklıma nişanlımın bana almış olduğu ve benim de kuruttuğum gülleri, saplarından keserek cam fanusun içine yerleştirmek geldi. Gene suluboya fırçasının sapı ile nazikçe iterek gülleri fanusun içine yerleştirdim.
Dışını da Eminönü’nden almış olduğum çuval bezi ile sardım. Çuval bezinin güzel durması ve biraz daha dekoratif olması için çuval bezinin etrafını gene Eminönü’nden aldığım doğal rafya ile bağladım.

Ve cam fanusumun yeni hali ortaya çıktı. Ben hem anlam itibari hem de görünüm itibari ile cam fanusumu çok romantik buldum. Aynı zamanda da nostaljik durdu ki ben bu duruma da bayıldım.
Neyse insanın kendi yaptığı şeyi övmesi doğru değil ama ne yapayım çok hoşuma gitti :)

24 Ocak 2012 Salı

SALÇA KUTUSUNUN KALEMLİĞE DÖNÜŞÜMÜ


Salça kutusundan kalemlik yapmak fikrini, Marifetli Peri’nin bloğunda http://chicolatta.blogspot.com/
gördüm ve bende denemek istedim. Benim iki tane belalım var biri kız kardeşim, diğeri de nişanlım. Ne zaman bir şey yapmaya kalkışsam hemen ikisi de bana ne yapacaksın demeye başlarlar.  Kardeşim bana da bir şeyler boya deyince aklıma bu fikir geldi.

Yapımı çok basit. Tabii benim bir iki hatam oldu ama ne yapalım o kadar kusur kadı kızında da olur :)
İşin şakası ben bu yapmış olduğum kalemliğimi çok beğenmedim aslında. Ama yeterince iyi değil diye de sizle paylaşmamazlık etmek istemedim. Öncelikle evdeki mürekkepli yazıcıdan çıktı aldığım için baskı kalitesi, tonerli bir yazıcıdan alınan baskı kalitesinin çok altında oluyor. Oysaki ben yılbaşı konsepti uyguladığım için yapıştırdığım desenlerin çok daha yoğun ve parlak renkli olmasını isterdim.


Gelelim yapım aşamasına;

Gerekli Malzemeler:  teneke bir kutu, beyaz boya, tenekeyi boyamak istediğiniz renklerdeki boyalar, kutuya yapıştırmak istediğiniz desenli kağıtlar ve dekupaj tutkalı

Önce salça kutusunun renklerinin daha hızlı kapanması için bir kat beyaz boya sürdüm. Ece Aymer, http://favoritehometovisit.blogspot.com  Kanal  B’deki programında bu bilgiyi vermişti.  Ben beyazın daha zor bir kapatıcı olduğunu düşünmüştüm, oysaki koyu renklere bile kıyasla çok daha iyi bir kapatıcıymış. Deneyince Ece Hanım'ın haklı olduğunu gördüm. Teşekkürler Ece Hanım. Bir kat sürdüğümüz beyaz boya kuruduktan sonra ben marine blue ile tüm kutuyu boyadım.  Daha sonra en üst ve alt sıradan iki santimlik bölümleri kırmızıya boyadım. Ancak orda da şöyle bir hatam oldu. Taban mavi olduğu için kımızı bordo olarak gözüktü. Oysaki kırmızıya boyayacağım kısımları maviye hiç boyamasaydım, beyaz üzerine iki kat sürünce çok canlı bir kırmızı renk ortaya çıkacaktı. Boya işlemini bitirdikten sonra yılbaşına uygun kar taneleri kondurmak istedim. Tabii gene orda da şöyle bir hatam oldu, kurşun kalemin düz arkası ile güzel puantiyeler oluşturmak istedim ancak kutu oval olduğu için puantiye yerine leke gibi abuk bir şey oldu. Ben de fırçayla kar efekti vermeye çalıştım ama acemice oldular. Çektiğim resimlerde hepten silik çıkmışlar. Resimlerde ki kadar soluk değiller ama yılbaşı temasına çok daha canlı renkler giderdi.


Dekupaj desenlerini nereden bulduğumu merak edenleriniz için; kimin olduğunu hatırlayamadığım bir blog sahibi, her kategoriden çok fazla desenin olduğu yabancı bir sitenin adresini vermişti. Oradan çok fazla resim indirdim. Ancak site kapanmış yoksa adresini sizlerle paylaşırdım. Bu tip bir site veya bloğa rastlarsa mutlaka paylaşacağım.

Neyse kalemliği nasıl yaptığıma geri dönelim. Beğendiğim desenlerin çıktılarını salça kutusunun boyuna uygun şekilde ayarlayarak aldım. İnce makasla dikkatlice kestim. Sonra da kendimce uygun olacak şekilde dekupaj tutkalı ile yapıştırdım. Kuruduktan sonra dekupaj tutkalını hem desenlerin hem de kutunun üzerine arlarda kurumalarını bekleyerek iki defa sürdüm. Dekupaj ve diğer teknikleri ve püf noktalarını detaylı bir şekilde daha sonra sizlerle paylaşacağım.


Kalemlik hazır hale geldikten sonra daha dayanıklı ve parlak olması için verniklenebilir. Ancak ben hem vernik kokusunu evden çıkarmak zor diye, hem suyla temas etmeyecek bir obje olduğundan, hem de tüm kutuya iki kere sürmüş olduğum dekupaj tutkalının da koruyucu özelliği olmasından dolayı verniklemedim. Ama kalemliğinizin ya da yapmış olduğunuz herhangi bir nesnenin uzun zaman zarar görmesini istemiyorsanız mutlaka vernikleyin.

23 Ocak 2012 Pazartesi

NEDEN BLOG AÇTIM?

Sizlerle neden bu bloğu açma ihtiyacı duyduğumu paylaşmak istiyorum. Blog açmak yaklaşık iki senedir aklımda ama benim hiç sevmediğim erteleme, üşengeçlik ve zamanı iyi kullanamama huylarım ve tabii mükemmeliyetçi yapımdan dolayı anca açabildim.

Blog açmayı istememin birkaç sebebi var:

İnsanoğlu onaylanmaktan ve takdir edilmekten her zaman keyif alır. Bende bu dürtümü bu blog sayesinde tatmin etmek istedim. Biraz da bakınnnn ben neler yapabiliyorum’u :)
Çocukça ve de komik belki ama emek verip, uğraşarak hazırladıklarım insanlar tarafından beğenilince çok mutlu oluyorum. Ben yaptıklarımı başkaları beğensin diye yapmıyorum ama başkalarının takdiri ve beğenisi insanı hem mutlu ediyor hem de daha fazla üretken olmak için şevklendiriyor.

Ben merak ettiğim ve öğrenmek istediğim bir konu hakkında bilgi almak istediğimde hemen bilgisayarın başına geçerim ve saatlerce blogları, forumları, sözlükleri incelerim. Yani internet üzerinden tecrübelerini, bilgilerini, deneyimlerini paylaşan insanlar sayesinde hem çok şey öğreniyorum, hem çok keyifli vakit geçiriyorum, hem de kendi projelerim için yeni fikirler üretebiliyorum. Bu nedenle ben de bir blog açarak, yaptıklarımdan ve deneyimlerimden diğer insanların faydalanmasını istiyorum.

Hayatım boyunca günlük tutmak istedim. Tam olarak günlük de değil aslında yurtdışında çok moda olan scrapbooking’miş benim yapmak istediğim. Yani diyelim ki bir tatile gittiniz, o tatilin biletlerini, bazı resimleri, çok beğendiğiniz bir lokanta hakkında bilgiyi, katıldığınız turun broşürünü, notlarınız ile birlikte deftere koyuyorsunuz. Sevgilinizle birlikte gittiğiniz ilk konser biletini, sizin için yazmış olduğu güzel sözleri, hoşunuza giden gazete kupürlerini ve bu tip şeylerin hepsini deftere yapıştırıyorsunuz. Scarpbooking bunun biraz daha janjanlı ve çocuksu versiyonu. Renkli ve desenli kağıtlarla sayfalar süsleniyor, biraz incik boncuk ekleniyor. Benim yıllardır yapmak istediğim ise scrapbooking in sade haliydi. Tabiî her zamanki gibi üşengeçliğim yüzünden yapamadım.  Bu blog da bir nevi benim scrapbook’um olacak. Yaptıklarımı, hayallerimi, düşüncelerimi, duygularımı, gezilerimi, okuduklarımı paylaşacağım online günlüğüm olacak. Yıllar sonrasında da açıp okuyabileceğim, gülebileceğim bazen de ne kadar toymuşum diyerek tebessüm edebileceğim, zaman içerisindeki gelişim ve değişimimi daha iyi görebileceğim…

22 Ocak 2012 Pazar

İLK AMİGURUMİ ÇALIŞMAM


30. yaşım benim için birçok konuda olduğu gibi sanatsal faaliyet açısından da milat oldu diyebilirim. Ben eskiden beri el işlerine dayalı sanatsal faaliyetlere hep çok ilgi duymuşumdur ama nedense kendimi bu konuda çok yeteneksiz sanırdım. Görsel zevkim her zaman çok iyi olmuştur. Giyim, dekorasyon, süsleme, makyaj gibi konularda her zaman çevremdekiler tarafından çok beğenilmişimdir ve hep bu konularla ilgili yardımım istenmiştir. Ama nedense diğer alanlarda içimde böyle bir yeteneğimin olduğunu bilmeme rağmen yıllarca bu konularda kendimi çok yeteneksiz gördüm.

30 yaşıma girdiğim sene yapmak istediğim işleri öğrenmeye kafama koydum ve de kendimin bile şaşırdığı bir hız ve yetenekle başardığımı gördüm.

Tığ ile örgü örmekte bunlardan biri. Etrafımda bilen bir iki kişiden basit bir iki şey öğrendikten sonra kendi kendime deneme yanılma yöntemleri ile örmeyi öğrendim. Daha sonra youtube’da ki tığ örme şekillerinin detaylı anlatıldığı yabancı videoları keşfedince, öğrenmek için biraz fazla zahmete girdiğimi gördüm ama tabiî ki bu tip işleri yanlış ve pratik yapa yapa öğrendiğinizde tam öğrenmiş oluyorsunuz. Hala tığ örgüsü konusunda profesyonel olduğumu söyleyemem tabi.

Sizde sıfırdan öğrenmek veya farklı örgü şekillerinin nasıl yapıldığını görmek isterseniz youtube’a “how to crochet” yazarsanız, çok güzel anlatımlı birçok video bulabilirsiniz. İngilizceniz yoksa çok dert etmenize gerek yok, videoyu izlerken rahatlıkla nasıl yaptıklarını anlayabilirsiniz.

Resimde görmüş olduğunuz Susam Sokağının vazgeçilmez karakterlerinden “Büdü”,  benim yapmış olduğum ilk amigurumi çalışmam. Hem de tığ konusunda oldukça acemi iken. Zaten detaylı incelendiğinde hatalarım oldukça belirgin ancak ben tüm acemiliğime rağmen iyi iş çıkardığımı düşünüyorum. Büdü’yü nişanlım için yaptım. Şuan kütüphanesinde uslu uslu duruyor. Kardeşim için “Edi” örme girişiminde de bulundum ancak onda başarılı olamadım. Büdü’de ki acemi şansıydı sanırım :)

Şimde tığda daha iyi konumdayım. Yeni denemeler rahatlıkla yapabilirim. Yapmayı planladığım o kadar çok proje var ki umarım onlardan yeni amigurumi çalışmalarına sıra gelir.

Bu  arada biraz geç  oldu  ama Amigurumi: Japonların  tığ ve şiş ile oyuncak örme sanatına deniyor.
Mutlaka sizde deneyin. Hem çok eğlenceli hem de iyi bir stres atma meşgalesi. Çocuklar amigurumi oyuncaklara bayılıyorlar. Çoğu oyuncak gibi ağır metal gibi kimyasallar içermediğinden de son derece sağlıklı!

21 Ocak 2012 Cumartesi

ZARİF,ŞIK VE MASRAFSIZ


 Bu çiçekleri annemin doğum gününde yazlığımızın ve komşularımızın bahçelerinden topladım. Evde dikiş için almış olduğum kalıp kağıtları vardı. Onunla sardım. Daha önceden bana gelen bir hediyenin kutusuna bağlanmış olan kurdeleyi de her zaman ki gibi beğenip atmamıştım. Onu da bağlayınca çok şık ve zarif bir buket ortaya çıktı. Hem çiçekçiye dünyanın parasını vermemiş oldum hem de annem için kendi ellerimle hazırladım. Eskiden olsa her şeyi hemen satın alma yoluna giderdim. Ama artık kendi yapabileceğim şeyleri satın almaktan hiç hoşlanmıyorum. Aslında bu hem üretkenliğinizi arttırıyor hem de ciddi tasarruf etmenizi sağlıyor. Şiddetle tavsiye edilir :)

20 Ocak 2012 Cuma

YILBAŞI KURABİYELERİ

Bu kurabiyeleri 2011 yılına girerken kız kardeşimle birlikte yaptık. Çok başarılı olamadık ama çok kötü de olmadılar bence. Ben oldum olası kurabiye adam figürüne bayılırım ama çok aramama rağmen o kalıptan hiçbir yerde bulamadım. İkea’dan yılbaşı figürlerinin içinde bulunduğu kurabiye kalıpları takımı, kardeşimle benim istediğimiz kalıplara en yakın olanlarıydı. Birde Real’den küçük birkaç kalıp aldık.

Önce annemin bu tip kurabiyeler için uygun olduğunu söylediği tarifle kurabiye hamurumuzu hazırladık.  Daha sonra hamurun bir kısmını oldukça ince, bir kısmını da biraz daha kalınca açtık ve kalıplar yardımı ile şekil vererek fırınladık. Fırını önceden 5 dakika kadar ısıttık ve kurabiyelerimizi 170 derecede 10 dakika kadar bir sürede pişirdik. İnce hamurlar çok çabuk pişiyor. Kurabiyelerin piştiğini anlamak için renklerinin koyulaşmasını beklemeyin sakın çünkü o zaman aşırı pişmiş ve sert oluyorlar. Benim tavsiyem kurabiye hamurunu çok ince açmamanız çünkü şekillerin ince yerleri hemen kırılıyor. Çok kalın olduğunda da estetik olarak çok hoş durmuyor. Kabartma tozu koyduğumuzu ve pişerken biraz kabaracağını unutmayalım. Doğru kıvamı tutturmak biraz tecrübe ile hemen halledebilecek bir durum.


Eğer sizde yapmak isterseniz kurabiyenin tarifi şöyle: 1 paket margarin, 1su bardağı şeker,  2 yumurta, 1 paket vanilya, 1 paket kabartma tozu, alabildiği kadar un
Hamurun kulak memesi kıvamına gelmesi un koyma miktarı açısından referans olabilir.

Kurabiyeler piştikten sonra üzerlerini süslemek için tarifini internetten almış olduğum beyaz glazürü hazırladık. Benim kullandığım glazür tarifi şöyle: 2 adet yumurtanın akı (akı ile sarısını ayırırken dikkat edin. Bir fiske dahi sarısından karışırsa tutturamazsınız)
125 gram pudraşekeri (yarım su
bardağı)
5-6 damla limon suyu


Kurabiyelerin bazılarının üstüne glazürü sürdükten sonra, Dr. Oetker’in renkli pasta süsleri (sprinkles) ile süsledik. Bazılarının üstünü gene Dr.Oetker’in Renkli Glazür Şekerleri ile süsledik. (Ben bu ürünü kesinlikle tavsiye etmiyorum, paketin üzerindeki uygulamaları yapmamıza rağmen tüplerdeki glazürler tam erimedi ve rahat süremedik, o nedenle de güzel şekiller çizemedik).
Bazı kurabiyelerin üzerine beyaz glazürü sürdükten sonra çay süzgeçi yardımı ile kakao serptik. Bazı kurabiyeleri direk beyaz glazürle kakaoyu karıştırıp sürdük.  Bazılarına da tüp çokokrem sıkarak renklendirdik. Ortaya da resimde görmüş olduğunuz kurabiyelerimiz çıktı. Biz yaptık diye söylemiyorum lezzetleri de çok güzeldi :)

19 Ocak 2012 Perşembe

TIĞ İLE BERE, ATKI VE MOTİF ÖRME


Resimdeki bere ve atkıyı geçenlerde hem elimde kalan ipleri değerlendirmek hem de tv izlerken oyalanmak için ördüm. Oturup, hiçbir şey ile oyalanmadan tv programlarını izlemekten çok sıkılıyorum. Tığla örgü de süper bir oyalanma tekniği benim için. Berenin ve atkının modeli, renkleri ve motifleri örmeye başladıktan sonra ortaya çıktı. Ben model veya sayılara bağlı kalarak örmekten pek haz etmiyorum. Tamamen spontene gelişiyor nasıl öreceğim. Bu atkı ve bereyi de öyle ördüm. Biraz çocuksu oldular ama sevimli duruyorlar.



Aslında ben geçen seneye kadar hayatımda elime hiç tığ almamıştım. Tığ deyince de aklıma nedense dantel örmekten başka bir şey gelmediği için bugüne kadar hiç ilgilenmemiştim. Şimdiyse elimden düşüremiyorum tığı.


Siyah şapkayı yıllar önce bir mağazadan almıştım. Dümdüzdü ve hiç şık durmuyordu. Bende üzerine farklı renklerle çiçek motifleri ördüm. Şapkanın orijinal halinde kenarındaki işlemeler siyahtı. Onları da söktüm ve gri iple ördüm. Eskisinden çok daha şık oldu.



Bu mavi bereyi de kız kardeşime ördüm. Tığla örmeyi yeni yeni öğrendiğim zamanlarda kardeşim benden bere örmemi istedi. Mavi olsun dedi. Bende mavi ip aldım ve evdeki açık ve koyu iplerle kombinleyerek ördüm. Çok beğendi ama henüz hanımefendinin kafasında görmek nasip olmadı :)